Meksika'nın düşük hava yoğunluğu, Red Bull galibiyetine neden daha çok uyuyor
Red Bull, pistteki güçlü formu göz önüne alındığında, Autodromo Hermanos Rodriguez'deki Formula 1 Meksika Grand Prix'sine galibiyetin favorisi olarak gelecek.
Fotoğraf: Steven Tee / Motorsport Images
Şampiyona lideri Max Verstappen, 2017 ve 2018 Meksika Grand Prix'lerini kazanmayı başarmıştı; 2019 yarışında ise iki Mercedes ile temas yaşamasının ardından pole pozisyonunu üst üste üçüncü galibiyete çevirmeyi başaramamıştı.
Mexico City şehri, deniz seviyesinin 2240 metre üzerinde yer almakta, bu da havanın normal koşullara göre daha az yoğunluğuna sahip olması anlamına geliyor.
Deniz seviyesindeki hava yoğunluğu 1.225kg/m3 olurken, Mexico City'nin hava yoğunluğu ise 0.96kg/m3 - yani normalin %78'i civarında.
Bu da güç ünitesinin turbo parçalarına daha çok iş yüklüyor; bu parçaların girişinden aynı hacimde havanın girdiği göz önüne alındığında o zaman bu türbin, aynı hacimdeki havayı kompresöre iletmek için daha fazla çalışmak zorunda.
Kompresör daha sonrasında havanın yoğunluğunu artırıyor ve içten yanmalı motordan daha fazla güç alındığından emin olunması için içeriye daha yüksek yoğunlukta bir oksijen iletiyor.
Geçmiş sezonlar boyunca Red Bull, Mercedes'e kıyasla daha az direkt performansa sahip güç üniteleri ile mücadele etti ancak Meksika, bu konuda bir dengeleyici oldu.
Honda aynı zamanda diğer endüstrilerde elde ettiği deneyimleri göz önüne alarak turbosunu optimize etmeyi başardı. Kompresöre iletilen hava oranını geliştirmeyi sağlamayı, HondaJet türbin dizaynındaki fikirleri kullanarak başardı.
Max Verstappen, Red Bull Racing RB16B
Fotoğraf: Charles Coates / Motorsport Images
Jet motorlarının yüksek rakımlarda çalıştığı göz önüne alındığında doğal olarak bu da Honda'ya bir avantaj sağlıyor. Aynı zamanda bu, havadan yüksek hacimdeki havayı alabilmek için türbin plakalarının istendiği gibi yerleştirilebileceği anlamına geliyor.
1980'li yılların ikinci yarısında, F1'de turbo motorların ve atmosferik motorların aynı anda pistte olduğu yıllarda, Meksika'nın rakımı, turbo motorlu araçlara büyük katkı sağlıyordu - atmosferik motorlar ile mücadele eden sürücüler, %20 oranında güç kaybı yaşıyordu.
1988'deki yarışta turbo olmayan motor kullanan sürücüler arasındaki en hızlı pilot olan Alessandro Nannini sıralamalarda, Ayrton Senna'nın 1.17.468'lik pole pozisyonu turundan 3.2 saniye daha yavaştı.
Hava yoğunluğunun etkilediği bir diğer etki ise aerodinamik etki; bu da Formula 1 aracının yarattığı hava sürtünmesinin büyük oranda azalmasına neden oluyor.
Bu da takımların, çok fazla sorun yaşamadan, en yüksek yere basma kuvveti ile mücadele etme fırsatını sağlıyor. Ancak bu duruma ek olarak düşük hava yoğunluğu, ortaya konan direkt yere basma kuvvetini belirli bir oranda da düşürmekte.
Bundan her takım eşit olarak zarar görüyor olsa da, daha yüksek eğimli pakete sahip olan ve Mercedes gibi araçlar ile karşılaştırıldığında doğal olarak daha düşük hava sürtünmesi yaratan Red Bull için daha düşük bir zarar söz konusu.
Red Bull'un Meksika'da, şampiyona adayı olmayan araçlarla güçlü bir performans ortaya koyduğu göz önüne alındığında RB16B'nin bu seneki mücadelede ana yıldız olacağı net bir şekilde ortada.
Motorsport topluluğunun bir parçası olun
Yorumlara katılınBu İçeriği Paylaşın veya Kaydedin
Abone olun ve Motorsport.com'a reklam engelleyicinizle erişin.
Formula 1'den MotoGP'ye kadar doğrudan padoktan haber yapıyoruz çünkü biz de sizin gibi sporumuzu seviyoruz. Uzman gazeteciliğimizi sunmaya devam etmek için web sitemiz reklam kullanıyor. Yine de size reklamsız bir web sitesinin keyfini çıkarma ve reklam engelleyicinizi kullanmaya devam etme fırsatı vermek istiyoruz.
Öne Çıkan Yorumlar